Roma İmparatorluğu


Haber bülteni üyeliği



Ziyaret Bilgileri

[ Per, 21 Kas 2024 ]
Toplam 8 ziyaret
7 benzersiz ziyaretçi

roma-imparatorlugu » Cumhuriyetten imparatorluğa: Augustus (MÖ 27 - MS 14):

Aktium Savaşı Marcus Antonius ve Kleopatra'nın yenilgisi sonuçlanmış ve her ikisi de savaşın ardından intihar etmişti. Octavianus, Kleopatra'nın oğlu ve eş-yönetici Caesarion'u öldürtmüştü. Ceasarion, muhtemelen Jül Sezar'ın tek oğluydu. Dolayısıyla Caesarion'u öldürerek Octavianus, Jül Sezar ile yakın kan bağı bulunan herhangi bir erkek rakip olasılığını da ortadan kaldırmış olmuştu. Roma'nın tek ve yegane yöneticisi olan Octavianus askerî, malî ve sayasi meselelerin tam kapsamlı bir onarımına girişti. Bu girişimler Roma dünyasını istikrara oturtmayı ve pasifize etmeyi, aynı zamanda da yeni rejimin kabul görmesini sağlamayı amaçlıyordu.

Octavianus'un Roma aleminin yöneticisi olmasının ardından Roma senatosu kendisine Augustus ismini verdi. Bu sırada ilk adı olarak imperator (Baş komutan) unvanını zaten kullanmaktaydı. Bu cumhuriyet döneminden beri kullanılan bir unvandı.

Sezar'ın evlatlık vârisi olan Augustus, Sezar adıyla çağrılmayı tercih etmişti. Sezar aile adının bir parçasıydı. Julio-Claudian yönetimi yaklaşık bir asır sürdü (MÖ 1. yüzyılın ortalarında Jül Sezar'ın iktidara gelmesinden MS 1. yüzyıl ortalarında imparator Nero'ya kadar). Flavius hanedanıdöneminde ve Vespasianus ve oğulları Titus ve Domitianus'un hükümdarlığında Sezar kavramı fiiliyatta bir aile isminden resmî bir unvana dönüşmüştü. Çar, kayzer ve şah gibi bu unvanın türevleri bugüne kadar gelmiştir.

İç savaşlar yüzünden o güne kadar rastlanmamış sayılara ulaşan (50 civarında) Roma lejyonlarının sayısı 28'e düşürüldü. Özellikle içlerinde sadakatleri şüpheli olan bazı lejyonlar dağıtıldı. Bazıları Gemina (ikiz) unvanıyla birleştirildi. Ayrıca Augustus göürnüşte İtalya'da barışı muhafaza edebilmek için dokuz özel cohortes oluşturdu ve bunların en azından üçünü Roma'da konuşlandırdı. Bu cohortes sonradan Praetorian muhafızları olarak bilinen birimler haline geldi.

Octavianus otokrasi ve krallığın Romalıların yüzyıllardır tecrübe etmedikleri ve sakındıkları şeyler olduğunun farkındaydı. Octavianus bir tiran olarak görülmek istemiyordu ve anayasal cumhuriyet yanılgısını korumaya çalıştı. Roma Cumhuriyeti anayasasını hâlâ işlevselmiş gibi göstermeye çalıştı. Gaddar Lucius Cornelius Sulla gibi geçmişteki Roma diktatörleri bile Roma'yı asla bir, iki seneden fazla olmamak üzere kısa süreliğine yönetmişti (Jül Sezar haricinde). MÖ 27'de Octavianus resmen tüm tüm yetkilerini Roma senatosuna bırakmaya çalıştı. Dikkatlice kurgulanmış bir şekilde o sırada büyük bölümü kendi taraftarları olan senatörler bu teklifi teddettiler ve Roma cumhuriyeti ve halkının iyiliği için yetkileri elinde tutmaya devam etmesi için yalvardılar. Anlatılana göre Octavianus'un konsüllükten çekileceği önerisi Roma'daki plebler arasında isyanlara neden olmuştu. Senato ve Octavianus arasında "Birinci Uzlaşma" olarak bilinen bir anlaşma sağlandı. Bu anlaşma Augustus'u halkın otokratı olarak meşrulaştırdı ve bir tiran olarak görülmeyeceğini temin ederek Pax Romana olarak bilinen uzun dönemin başlangıcı oldu.

Octavianus eyaletlerin idaresini senatoyla paylaştı. Lejyonların büyük bölümünün konuşlandığı sınırlardaki huzursuzluk yaşanan eyaletler imparator tarafından seçilen imparatorluk legatusları tarafından yönetiliyordu. Bu eyaletler imparatorluk eyaletleri olarak sınıflandırılıyordu. Senato eyaletlerinin valileri ise senato tarafından seçiliyordu. Bu eyaletler genellikle huzurluydu. Africa senato eyaletinde yalnızca bir lejyon vardı.

Augustus imparatorluk eyaletlerinden toplanan vergilerin kendisi tarafından seçilen ve yalnızca kendisine hesap veren kişilerin idaresindeki fiscusa gönderilmesini emretmişti. Senato eyaletlerinden toplanan vergilerin senatonun kontrolündeki aerariuma gönderilmesine devam edildi. Bu durum Augustus'u senatodan daha zengin hale getirdi. Lejyonerlerin maaşlarını daha rahat ödeyebilir hale gelen Augustus böylece askerlerin sürekli saadetini de sağlamış oldu. Bu durum son derece zengin olan ve aynı zamanda tüm imparatorluğun en önemli hububat tedarikçisi olan Mısır imparatorluk eyaleti ile garanti altına alınmıştı. Senatörlerin bu eyaleti ziyaret etmeleri bile yasaktı zira büyük ölçüde imparatora ait olduğu kabul ediliyordu.

Augustus MÖ 23 yılında konsüllükten feragat etti ancak consular imperium konumunu koruyarak "ikinci uzlaşma" olarak bilinen Augustus ve senato arasında ikinci bir anlaşmaya yolaçtı. Augustus'a tribunate (tribunicia potestas) yetkileri verildi (unvanın kendisi değil yalnızca yetkileri). Bu yetkilere göre senato ve halkı kendi isteğiyle toplayabiliyor, meclis ya da senatonun eylemlerini veto edebiliyor, seçimlere başkanlık edebiliyor ve tüm toplantılarda ilk konuşma hakkına sahip oluyordu. Ayrıca Augustus'un tribunate yetkileri içinde censuraya ait güçler de vardı. Buna göre genel ahlâkı teftiş edebiliyor, yasaları halkın çıkarına olduğunu garanti altına almak için tetkik edebiliyor, nüfus sayımı yaptırabiliyor ve senatodaki üyelikleri belirleyebiliyordu. Roma tarihinde hiçbir tribunate bu güçlere sahip olmamıştı ve Roma sisteminde tribunate ve censuranın güçlerini tek bir konumda toplandığı görülmemişti. Augustus hiçbir zaman cansura görevine seçilmemişti. Censura yetkilerinin kendisine tribunate yetkilerinin bir parçası olarak mı yoksa kendi kendisine mi bu sorumlulukları üstlendiği hâlâ bir tartışma konusudur.

Tüm bunlara ilaveten Augustus Roma şehrinin yegane yetkilisi ilan edildi. Evvelce praefectusların kontrolünde olan şehirdeki tüm askerî güçler artık Augustus'un emrindeydi. Ayrıca tüm prokonsüllerin üzerinde iktidar yetkisi verildi. Bu yetkiyle Augustus herhangi bir eyalete müdahele etme ve herhangi bir valinin kararlarnı geçersiz kılma hakkını elde ediyordu. Yine bu yetkiyle Augustus görünürde tüm Roma ordusunun lideri olduğundan başarılı bir generale zafer bahşedebilecek tek birey olmuştu.

Bu reformlar Roma cumhuriyeti geleneğine göre alışılmadık şeylerdi. Ancak senato artık Sezar'ı öldürme cesaretini gösteren cumhuriyetçi patricilerden oluşmuyordu. Bu senatörlerin büyük bölümü iç savaşlarda ölmüştü ve senatodaki muhafazakâr cumhuriyetçilerin Cato ve Cicero gibi liderleri çoktan ölmüşlerdi. Octavianus senatoyu süpheli unsurlardan temizlemiş ve kendi taraftarlarıyla doldurmuştu. Tüm bu işlemler sırasında senatonun ne kadar özgür olduğu ve perde arkasında ne tür anlaşmaların yapıldığı bilinmemektedir.

Tuna ve Elbe nehirleri boyunca imparatorluğun sınırlarını güvenlik altına almak amacıyla Octavianus İllirya, Moesia, Pannonia ve Germania'nın işgal edilmesini emretti. Başta her şey planlandığı gibi gittiyse de sonrası felaketle sonuçlandı. Ayaklanan İlliryalı kabileler bastırılmak zorunda kaldı ve Publius Quinctilius Varuskomutasındaki üç lejyon pusuya düşürüldü ve MS 9 yılında Varus Savaşı'nda Arminius liderliğindeki Germen barbarlar tarafından yok edildiler. Tedbirli davranan Augustus Ren'in batısındaki tüm toprakları güvenlik altına aldı ve karşı baskınlarla kendini tatmin etti. Ren ve Tuna nehirleri Roma İmparatorluğu'nun kuzeydeki kalıcı sınırları haline geldi.


Bu sayfaya henüz yorum yazılmadı.





Editör Bilgileri

Editör


Editöre Ulaşın

En Son Eklenenler

x-isini-pulsari
yaz-ucgeni
yerel-kabarcik
yildizlar-arasi-yolculuk
zhai-zhigang
avusturya-uzay-ajansi
birlesik-krallik-uzay-ajansi

Uzerine.com Copyright © 2005 Uzerine.com
uzerine.com Ana Sayfa | Gizlilik Sözleşmesi | Üye Girişi